Advert
Advert
Allah'ın ipine sımsıkı sarılmak
İbrahim Sözeri

Allah'ın ipine sımsıkı sarılmak

Bu içerik 1176 kez okundu.

Devlet-i Aliye-i Osmaniye.  Ne güzel günlerdir tahmin edebiliyor musunuz?   Dünya’nın en güçlü devleti "Şeriat" ile yönetiliyor.
400 çadırlık Kayı Boyun’dan, 3 kıtaya yayılan toprakları ile dünyaya şefkat, refah ve huzur ile hükmeden bir imparatorluğa. Adeta tohum açan kudretli ve şefkatli Kocaman bir Çınar.

 

 Öyle bir kudret ki; Dünya’nın diğer ucunda ki Fransa Kraliyet Sarayın’da “DANS” diye fuhşiyatlı hareketlerle eğlence düzenleyen Fransa Kralına, Dönemin Padişahı Kanuni Sultan Süleyman Han bir mektup gönderir.  Mektup şu şekildedir;

“Ey Fransa Kralı Fransuva! Sefir-i Kebirimden aldığım mazhara göre malumatım oldu ki, memleketinde dans namında Ala Mele-İnnas Fuhşiyyat ve Lubiyat yapıyormuşsun. İş bu Name-i Humayunumun eline vusulünden itibaren bu mel'anet rezalete son vermediğin takdirde, Ordu-yu Humayunumla gelip seni kahretmeye muktedir olurum...” Kral hemen vazgeçiyor yaptığı edepsizlikten. Bu ne Azamet-i Kudrettir.

Öyle bir memleket düşünün, zekat verecek fakir bulamıyorsun. Sadaka taşları var , sadakanı oraya koyuyorsun belki yoldan geçen bir düşkün alır diye, o para orada 3 ay kalıyor da bir tek kişi dahi elini sürmüyor. “Benden daha muhtacı vardır belki o alır “ diye... Ne yüce bir Ahlak.
 

Öyle bir sefer düşünün,  Mısırı fethetmeye gidiyorsun, Alemin en büyük ordusu ile, sefer halinde  bir an bağ-bahçelik bir alandan geçiyor ordu, askerler acıkmış susamış, bağda salkım salkım su tulumcuğu üzümler, kimisi haramdır deyip vurmuyor elini, kimisi dayanamıyor alıyor aldığı dala bir kese altın bağlayarak. En dolu dizgin atların bile çatladığı bu çöllerde, Süleymanın ordusu yürüyerek aşıyor çölü ve Mısırı Fethettiriyor Cenab-ı Hak , bu muzaffer orduya.  Bu ne büyük bir şecaat nasıl bir hakperestlik.

 

Öyle bir padişah düşünün, Bahçede gezerken bakıyor karıncalar meyva ağacına zarar veriyor. İtlaf ettirmek istiyor. Kalbinde ki Allah korkusu kafasında bir soru işareti bırakıyor, “Şeyhulislam’a sorayım, karınca da olsa can taşır.”
Ve soruyor Şeyhulislam Ebu Suud efendiye, şairane;

“Dırahtıger sarmış olsa karınca,
 Günah var mı karıncayı kırınca? “
Hocası Ebussuud soruyu şöyle cevaplıyor;
“Yarın hakk’ın divanına varınca 
 Süleyman’dan hakkın alır karınca.”
Ve vazgeçiyor padişah karıncaya dokunmaktan. Havfullah tecelli ediyor Cihan hükümdarının gözlerinde. Alemin titrediği zat bir karıncanın hayatına kast etmekten korkuyor. Çünkü karıncanın da sahibi Allah (c.c.).

 

Öyle bir Cihan hükümdarı düşünün. Peygamberimiz’in (s.a.v.)   feth ile müjdelediği aziz şehri, Dünya’nın merkezi olan Konstantinopolis‘i İslam ile müşerreflendirip “Dersaadet” ismiyle anılmasını sağlıyor. Fethettiği şehrin halkı, aynı dinden, aynı ırktan olmadığı, hatta aynı dili bile konuşmadığı halde sizi kabullenip sahipleniyor. Osmanlı Sarığını, Kardinal külahına tercih ediyor.  
 

   Sevgili okurlarım bunlar hikaye değil, bizlerle aynı genlere sahip ceddimizin hayatları, yaşadıkları.  Dünya’ya İnsanlığı öğreten aziz ceddimiz.

 

Keşke o günlerde kalsak da hiç geri dönmesek istiyorum. Hep o ulu çınarın gölgesi altında Müslümanı gayrimüslimi, türkü arabı kürdü ermenisi ve daha nice 72 milleti ile Huzur içerisinde yaşayan, Adalet-i Mahza’nın tecelligahı olan o  Devlet-i Aliye-i Osmaniye hep yaşasa ve yaşatsa bağrına sarsa tüm mazlum ve masumları.

 

 Günümüze geliyor ve görüyoruz ki, böyle bir devlete ne kadar da çok ihtiyacımız var. Ümmeti bir edecek, küffarın karşısında dimdik bir şekilde durabilecek, zalimin zulmünü kılıç gibi kesecek, tekrar dünyaya refah getirebilecek bir devlete olan ihtiyacımız ne kadar çok.

Çok uzak gibi görünüyor değil mi? Hatta belki imkansız. Küffar bizimle bu kadar uğraşırken, Hatta biz bizimle bile bu kadar uğraşırken, Alem-i islam tefrikaya düşmüş birbirine kardeş olacağına düşman olmuşken, nasıl olacakta bir olunacak, iri olunacak küffarın karşısına dikilecek de Suriye’de Filistin’de Arakan’da zulüm altında inleyerek ölen bir çocuğun, neden öldürüldüğünün hesabını soracak.  Bu hesap sorulmadan Allah’ın karşısına nasıl çıkacağız ey ümmet-i islam. Yüzümüz nasıl bakacak Peygamberin yüzüne. Bakamayız. Böyle bir sorguda Rabbimizden nasıl cennetini isteriz? İsteyemeyiz. Bırakın cenneti istemeyi lafını bile demeyiz. Cehenneme mi razı olacağız o zaman. Hayır.  Bizim ata yurdumuz “Cennet” . Hz Adem’den miras. Rabbimizin bize vadettiği güzelliktir cennet.  Madem Cenneti isteyeceğiz o zaman bedel ödeyeceğiz. Peki bedel ne ?  Cevap Kitabullah’tan  

 

“Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak va’detmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.”   “Tevbe111”

Zor geliyor değil mi ? Emek vereceksin, Zaman vereceksin, Uğruna gece gündüz çalıştığın malını vereceksin, Yetmiyor yeri gelirse de canını vereceksin. Nasıl yapabilir bunu bir insan. Nasıl hiç görmediği cennete girmek için yine hiç görmediği cehennemden kaçmak için bu kadar fedakârlık yapabilir. Tek cevabı var o da “İMAN” ile. İşte gerçek Allah’a iman etmek demekte bu oluyor.

Neden bunları anlatıyorum biliyor musunuz? Ölüm herkese an meselesi, kıyamet yaklaştı. Mesih’in nüzulüne az kaldı. Mehdi geldi gelecek. Melhame-i Kübra Kapımızı çalıyor. İleride hem devletimiz hem ümmetimiz adına çok zorlu süreçler bizi bekliyor. Bu süreçlere hazırlıksız yakalanmayalım. Bizim ceddimiz Devlet-i Aliye-i Osmaniye. Bunu unutmayalım. O cedde layık olacak bir bilinç ile bilinçlenelim. İslamiyet fıtratımız, Cihadullah tarîkımız olsun. Ahir zaman fitnesinden kendimizi muhafaza edelim. Görüyoruz Nice Müslüman kardeşlerimiz, islamiyeti tam bilemediğinden ve islamiyeti , kuran ve kuran tefsirlerinden uzakta aradığından, Kendisini  bir  Hocaefendi veya  şeyh efendi kılığındaki “şeytanın” eline bırakıyor , din ve vatan hainlerinin kuklası olmaktan kurtulamıyor,  Allah’a vadettiği Malı ve Canı, bu zalimlere veriyor. İslam adına islam’a zarar veriyor. Sonunda da sıkıntıya maruz kaldığında “Biz Allah Hesabına Yaptık” diyor. Kitabullah’ı bilmeden nasıl Müslüman olunabilinir ki?  En hakiki Mürşid, Murşid-i Ekber olan Kuran-ı Kerim’dir. Allah’ın sözü ile hiç beşerin sözü mukayese edilebilinir mi?

Sözlerimi uzattım belki ama bitirmeden önce sizlerle çok ilginç bir şey paylaşacağım. Bir Ayet. Tefekkür edince, içinde bulunduğumuz tefrika ve fitne durumunu özetler ve hastalığın teşhisi ile beraber reçeteyi de veren bir ayet.
“Hep birlikte Allah’ın İpine (Kuran’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, Kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler oldunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.”  Ali-imran103
 

Şu an ki durum; Ümmet olarak birbirimize düşman kesilmişiz. Parçalanmışız bölünmüşüz, Ateş çukurunun tam kenarındayız. Kurtuluş için tek bir çare var. “Allan’ın ipine sımsıkı sarılmak”.

Dualarla, Selametle kalın… 

Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Şanlıurfa Valisi Hasan Şıldak Bayram Trafiği Hususunda Uyardı
Şanlıurfa Valisi Hasan Şıldak Bayram Trafiği Hususunda Uyardı
İl Sağlık Müdürü Solmaz Halfeti de ki Sağlık tesislerini ziyaret etti
İl Sağlık Müdürü Solmaz Halfeti de ki Sağlık tesislerini ziyaret etti